AKP 2012 yılında Kürt Özgürlük Hareketi karşısında iç ve dış siyasette çok sıkıştı. Eğer ortam yumuşamazsa 2013 yılındaki gerilim ve çatışmalar içeride de dışarıda da AKP hükümetine kaybettirecektir
AKP
2012 yılında Kürt Özgürlük Hareketi karşısında iç ve dış siyasette çok sıkıştı.
Eğer ortam yumuşamazsa 2013 yılındaki gerilim ve çatışmalar içeride de dışarıda
da AKP hükümetine kaybettirecektir. Bu nedenle Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı
yürüttüğü savaşı eskisi gibi yürütme imkanı kalmamıştır. Bu nedenle AKP Kürt
Halk Önderinin yanına heyetler göndererek görüşmeler yaptırdı. Kürt Halk Önderi
de bu görüşmelerden çözüm için adımlar atılmasını sağlayabilir miyiz
düşüncesiyle yaklaşım göstermiştir. Kürt Halk Önderi zaten yıllardır bir
demokratik siyasal çözüm için çaba göstermektedir.
Ancak
AKP hükümetinin başından beri bu görüşmelere yaklaşımı ciddiyetsizdir. Doğru bir
yaklaşım gösterilmemektedir. Öyle ki, daha sorunun ismi bile
tanımlanmamaktadır. Çözeceği sorununun ne olacağını söylememektedir. Yıllardır
tekrarlanan terör tekerlemesi bırakılmıyor. Sorun da silahların bırakılması
olarak ortaya konuyor. Neyi çözeceğini ortaya koyamaması, en sonda konuşulacak
olan silahlı güçlerin konumunu bir dayatma gibi ilk başta gündemleştirmesi,
süreci güvensiz hale getirdiği gibi, işi daha başında çıkmaza sokma anlamına
gelmektedir. Bu yaklaşımların ilerleme yaratmasının zor olduğu dikkate alınınca
bu görüşmelerin kamuoyuna yönelik bir piar görüşmesi olduğu kuşkusu artmaktadır.
Görüşmelerin yapıldığının açıkça söylenmesi de buna hizmet etmesi için ifade
edildiği düşüncesini akla getirmektedir.
Bu tür
görüşmelere toplum olumlu yaklaşmaktadır. Toplum haklı olarak çözüm için her
adıma olumlu yaklaşmaktadır. Kürt Halk Önderi de Kürt Özgürlük Hareketi de bu
sürece pozitif yaklaşmaktadır. Çünkü yıllardır diyalog yoluyla çözüm isteyen
Kürt Özgürlük Hareketidir. En azından AKP'nin tutumunu netleştirmek için de bu
yaklaşımı göstermektedir. Ancak AKP mevcut tutumu gösterirse bu durumun uzun
süre kabul edilemeyeceği açıktır. AKP'nin tutumunun neye yönelik olduğu da bir
iki aya varmadan netleşecektir.
AKP hem
tutuklamalar yaparım, askeri saldırıları sürdürürüm, her gün hakaret ederim,
hem de bu görüşmeleri de aylarca sürdürürüm diyorsa yanılıyor. Belki bu
yaklaşıma kısa süre tahammül edilebilir, ama uzun süre tahammül edilemeyeceği
açıktır. Eğer AKP bu iki ayı böyle sürdürürüm, sonra şöyle bir manevra yaparak
bu çözümsüzlük zihniyetini sürdürmeye devam ederim ve seçimlere de (hem yerel
hem başkanlık) böyle bir oyalama yaklaşımıyla girerim hesabı içindeyse bu hesap
Bağdat’a ve başka yerlere gitmeden tersine döner. Bu tür kurnazlıklarla,
hesaplarla bir yere varılmaz. Bunu bir süre sonra en iyi AKP anlar.
Erdoğan
Ahmet Türk’e cevap vererek saldırılarıma devam ederim dedi. Bu aslında AKP'nin
bir çözüm değil, tasfiye hesabı içinde olduğunu gösterir. Öyle ki, şovenist
zihniyetli ve PKK'nin ezilmesi ve tasfiye edilmesinden başka bir şey düşünmeyen
Güngör Mengi bile bu yaklaşıma itiraz etmiştir. Eğer bir tasfiye politikası
yürütüyorsan bunu böyle yapamazsın diyebilmiştir. Yani senin bu oyununu ve
planını karşı taraf yutmaz, hiç değilse yutturacak bir tarz izle demiştir. AKP
ise, yok onlar gözü küllüdür, ben böyle de yuttururum diyerek bu yaklaşım ve
üslubu sürdürüyor. Birkaç ay içinde böyle sonuç alamazsam başka bir üslupla
alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete derim diye düşünüyor. Aklı sıra şimdi savaş
yaparım, baharda da ateşkes yaptırırım hesabındadır. Bu küçük hesaplar tutmaz
ve AKP'ye başka kapıya denilebilir.
Türkiye
bir tarafta çözümsüzlükte zorlanıyor, ama diğer taraftan bir çözüm de
bulamıyor. Böyle bir çıkmazla karşı karşıya. Yıllardır bu çıkmaz politika
aşılmadığı için geriye sonuç alınamayacağı biline biline savaşla ve baskıyla
ezme politikası yürütülüyor. Bu politikanın uzun süre yürütülemeyeceği açıktır.
Belki bir süre daha “sen ezemedin, ben ezerim” politikasıyla iktidar
olunabilir, ama sonuçta bu çözümsüzlük zihniyetinde bir kırılma yaşanacaktır.
Hiç kimse Kürt halkının özgürlük iradesinin kırılacağını sanmasın. Kürtler
artık eskisi gibi kimliksiz ve köle yaşamak istemiyor. Kürt eski Kürt değildir.
Özgürlüğü için gerekirse fedaice bir direnişi sonuna kadar sürdürmeye
kararlıdır. Bazı kesimler yılabilir ama
Kürt toplumunun ezici bir bölümü bu direnişte ısrar edecektir. Özgürlük kadar
özgürlük için mücadele de bu halkın temel değeri haline gelmiştir.
Üç
kadın devrimcinin cenazelerinin sahiplenilişi bu gerçeği bir daha göstermiştir.
Baskılar halkın öfkesini geliştirmekten başka bir sonuç vermiyor. Günümüzde
baskıların farklı bir sonuç vermesi de mümkün değildir. AKP de diğer iktidarlar
gibi bunu yaşayarak öğrenecektir. Belki kötü bir öğrenme yöntemi ama AKP de
öğrenecektir. Eğer halkın bu kara kışta gösterdiği bu tutumda, özgür ve
demokratik yaşam kararlılığı görülmeyecekse bunu şovenizmin yarattığı siyasi körlük
denilebilir.
Başbakan
hala ille de ezeceğim diyor. Ruşen Çakır bu kafa ile barış olmaz dedi. Hep
Kürtlerden bir şey beklenecek, ama Türk devletinin hiçbir adım atmaması, hiçbir
sonuç ortaya çıkarmaz dedi. Bunu AKP politikalarına genellikle pozitif yaklaşan
biri söylüyor. AKP'nin durumunu en iyi Ruşen Çakır ifade etmiştir. En azından AKP'nin
şu anki pozisyonunu doğru tespit etmiştir.
AKP'nin
atacağı adımlar netleşmeden bugün sözü edilen süreç ilerlemez. Süreç demek,
bazı şeylerin gelişmesi demektir. AKP adım atmadan hangi süreçten söz
edilebilir. Sorun Kürt sorunudur. Bu da Türk devletinin Kürtlerin haklarını
gasp etmesinden kaynaklanmıştır. Sorunu yaratan ne Kürtlerdir ne de PKK’dir.
Kürtler Türk devleti tarafından yaratılan sorunu ortadan kaldırmak için
mücadele ediyorlar. Bu nedenle çözüm için adımlar atması gereken Türk
devletidir. PKK ve Kürtlerin gasp ettiği bir hak yok ki verebilsin. Yok, Kürtler
direnişi bıraksın deniliyorsa, hiçbir adım atmadan bundan söz ediliyorsa bu da
iyi niyetli bir yaklaşım gibi görülmez.
Sorun
milli birlik ve kardeşlik sorunu değildir. Bu, yüzyıllık inkarcı sistemin
kullandığı klişe sözdür. Bunu icat eden Tayyip Erdoğan değildir. Tüm hükümetler
“milli birlik ve beraberliği” korumak için Kürtler üzerinde baskı ve zulüm
yürütmüştür. Bunu en fazla dillendirenlerden biri de kırk yıl siyaset içinde
kalan Demirel’di. Tayyip’in tek farkı, koruyacağım demiyor, bunu sağlayacağım
diyor. Çünkü ortada zorla sağlanmış böyle bir birlik kalmamıştır. Şimdi AKP
eski durumu zorla ve psikolojik savaş yöntemleriyle sağlamak istiyor. AKP'nin
diğer hükümetlerden tek farkı budur.
Tayyip
Erdoğan ilk önce Kürt sorunu demiş, sonra çark etmiştir. Bir zamanlar
Demirel’in Kürt sorununu kabul etmesi, Çiller’in Bask modelinden söz etmesi
gibi. Sonunda devletin klasik politikalarıyla yola devam edilmiştir. Hem de en
sert yöntemlerle. Devlet öyle bir kurumsal zihniyettir ki, köklü değişimler
yapılmadığı takdirde içinde erinilir, bütünleşilir. AKP ve Erdoğan’ın şu anda yaptığı gibi.
2005
yılında Kürt sorununun varlığından bahsetmiş, kulağından çekilince çark
etmiştir. Devlet içine kabul edilmesi bu çark edilişle olmuştur. Cengiz
Çandar’a Kürt sorunu vardır demesini politik hayatının en önemli hatası olarak
belirtme ihtiyacını duymuştur. Çünkü bunu söylediği zaman devletin klasik
politikalarında sapma oluyordu. Bir sapma göstermiş, ama sonunda çizgiye
getirilmiştir.
Bugün
Kürt sorununu kabul etmeden bu sorun çözülemez. Bu sorunun adı kabul
edilmedikçe zihniyet değiştiği sonucuna varılamaz. Bu nedenle AKP hükümeti ilk önce çözeceği
sorununun adını koymalıdır. Bu adı koymadığı müddetçe özerkliği de, anadilde
eğitimi de, Kürt Halk Önderinin özgürlüğünü de kabul etmem diyerek devam eder. Dolayısıyla
çözümsüzlükte ısrar sürer.
Bu
sorun öyle oyalama rötuşlarıyla çözülmez. Şimdi anadilde savunma hakkı meclise
getirilecekmiş. Tabii anadil kavramı yine kullanılmadan. Şunu herkes bilmeli
ki, anadilde eğitim hakkı tanınmadan, Kürtçenin kamusal alanda özgürce
kullanımı kabul edilmeden, anadilde savunma da kabul edilmez. Hiç kimse kendini
kandırmasın. Yapılacak olan sadece bazı rötuşlardır. “Savunma hakkı” konusunda
zorlandıkları için bir rötuş yapacaklardır. Ancak anadilde savunma hakkı yine
de kabul edilmeyecektir. Sadece eskiden normal suçlar ve politik olmayan kişiler
için uyguladıklarını resmileştireceklerdir. Sadece yargılamanın bir iki
aşamasında bir yumuşatma yapılacaktır. Zaten avukatların müvekkillerinin
anadilde savunma yapması hiçbir biçimde kabul edilmeyecektir. Bu açıdan bu yasa
sadece bu süreçte bir şeyler yapıldığını göstererek toplumu oyalama ve beklenti
içine sokmaktan başka bir anlam taşımayacaktır.
Kürtlerin
kendi kendini yönetmesi, ekonomik özerkliği, eğitim ve sosyal politikaların
yerinden yürütülmesi gerçekleşmeden ve anadilde eğitim sağlanmadan Kürt sorunu
çözülmüş olmayacaktır. AKP hala Kürtler üzerinde sömürgeci siyasi egemenliği ve
kültürel soykırımı sürdüreceğim, Kürtleri ekonomik olarak kendime muhtaç etmeye
devam edeceğim diyorsa bu çözümsüzlükte ısrardır. Sadece eski sistemi sürdürme
çabasıdır.
AKP'nin
silahların bırakılması ve silahlı güçlerin dışarıya çekilmesi dayatmasından
vazgeçmesi gerekir. Kürt sorununun çözümünde eski zihniyet ve politikalardan
vazgeçildiğini gösteren adımlar atılmadan teslim ol, kendini benim insafıma
bırak yaklaşımların kabul görmeyeceği bilinmelidir. Çözüm isteyen herkes
AKP'nin ve Başbakan’ın çözümsüzlükte ısrar ettiğini görmektedir. Ruşen Çakır ve
AKP kalemşoru Emre Aköz bile bu yaklaşımlarla sorunun çözülemeyeceğini söylüyorsa
başkalarının ve bizim değerlendirmemize gerek bile kalmıyor.
Mehmet
Ali Birand yaşamını yitirdi. Gerçekten de Kürt sorununun çözümünü isteyen, bu
konuda bir tutarlılığı olan bir elin parmak sayısı kadar gazeteciden biriydi.
Belki zaman zaman dengelemek için değerlendirmeler yapsa da bunu hükümeti
çözüme teşvik etmek ve toplumu hazırlamak için yapıyordu. Gerçekten de bu
sorununun içten çözümünü arzuluyordu. Anadilde eğitim ve özerklik olmadan bu
sorunun çözülemeyeceğini biliyordu. Bu sorununun PKK ve Kürt Halk Önderinin
muhatap alınarak çözüleceğini de en iyi bilenlerdendi.
Beka’ya
ilk giden gazeteciydi. PKK'nin ne dediğini Türkiye kamuoyuna aktarmak isteyen
ilk gazeteciydi. Zaten röportajını yasakladılar. Röportaj nedeniyle devlet onu
hiçbir zaman affetmedi. Siz bakmayın askerlerin ve devlet yetkililerinin cenaze
törenine katılmasına. Esas olarak Mehmet Ali Birand hala suç işlenmiş biri
olarak görülmektedir. Mehmet Ali Birand’ın cenazesine katılmada samimiyetin
göstergesi en başta da onun Kürt sorununa çözüm konusundaki isteğine uygun
davranmak olacaktır. Mehmet Ali Birand Kürt sorununun çözümünü çok arzuluyordu.
Bu çerçevede Kürt Halk Önderinin ortaya koyduğu çözümü her zaman makul
bulmuştur. Ne anadilde eğitim ne de özerkliğe karşı çıkmıştır.
Şu anda
Türkiye toplumu Kürt sorununun çözümüne hazırdır. Toplumun çözüm hazır hale
gelmesinde Mehmet Ali Birand’ın emeği çoktur. Bu reddedilemeyecek bir
gerçektir. Umarız onun da istediği Kürt sorununun demokratik çözümü ve
Türkiye'nin demokratikleşmesi gerçekleşir. Böylece en arzuladığı şey de
gerçekleşmiş olur.
Mustafa KARASU
Navenda Lêkolînên Stratejîk a Kurdistanê
www.navendalekolin.com www.lekolin.org -www.lekolin.net -
www.lekolin.info