37. PKK yılının Önderliğimize, halkımıza, insanlığa kutlu olmasını, başarı getirmesini diliyoruz. Kobanê ve Şengal Direniş Şehitleri şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerini saygıyla, minnetle anıyoruz.
37.
Parti yılında izlerinde daha güçlü yürüme, amaçlarını daha çok başarma sözümüzü
yineliyoruz. 37. Yıla girerken sadece Kürdistan'da değil, dünyada en çok
tartışılan güçlerden birisi PKK oluyor. Kesinlikle Kobanê ve Şengal Direnişleri
şahsında dünyanın dört bir yanında her zamankinden daha fazla tartışılıyor,
anlaşılmaya çalışılıyor.
36. resmi parti yılında, özellikle gerilla güçlerimizin
Rojava'da ve Başur'da faşist IŞİD saldırıları karşısında gösterdiği kahramanca
tutum sadece Kürdistan'da değil, bütün özgür insanlığın savunulmasını ifade
etti. Anlamı buydu, herkes de böyle anladı. Geçen dönemlerden daha çok da 36.
yıl mücadelesiyle PKK gerçeği, Kürdistan ve Kürt halkı gerçeği, Kürt sorunu,
Kürt sorununa partimizin getirdiği çözüm arayışları, Önder Apo'nun düşüncesi
doğrultusunda yürütülen çözüm mücadeleleri bütün dünyaya yayıldı.
Paradigma değişimi temelinde Önder Apo'nun geliştirdiği
üçüncü Önderliksel doğuş tüm ezilenlere, insanlığa hitap eden, onları özgürlük
mücadelesine, kurtuluş mücadelesine çağıran bir teorik, felsefik içeriğe
sahipti. üçüncü Önderliksel doğuş evrenseldi. Bu gerçeklik 36. yıl mücadelesi
ile çok etkili bir biçimde pratikleşti. Önder Apo'nun tüm insanlığa hitap eden
düşüncesi özellikle IŞİD faşizmi karşısında yürütülen direniş mücadelesi ile
pratikleşti. Böylece teori-pratik bütünlüğü oluştu. Sadece teorik çerçevede
insanlığa hitap eden, onların yolunu aydınlatan bir düşünce akımı olmaktan
çıkarak, hareketimiz pratik olarak da özgürlük mücadelesi veren herkese, tüm
halklara, kadınlara, gençlere hitap eden, onlara yol gösteren, umut olan,
heyecan veren bir güç haline geldi. Bu bu heyecanı hem yaşıyoruz, hem de
kıvançla görüyoruz, izliyoruz.
1 Kasım Dünya Kobani Günü bütün alanlarda, tüm kıtalarda her
renkten, her cinsten, her kesimden, her yaştan insanı ayağa kaldırdı; büyük bir
coşku ve heyecan içerisine çekti. Bu bir zirveye, doruğa ulaşmayı ifade ediyor.
Özgürlük Mücadelesi açısından küreselleşmeyi, evrenselleşmeyi, yeni bir zirveye
ulaşmayı içeriyor. Önder Apo 2013 Newrozu’nda ‘mücadele daha yeni başlıyor’
demişti. Gerçekten de 2014 Kasımında küresel düzeyde herkesten daha fazla etki
yapan bir hareket konumuna ulaştık. Kürdistan'ın dört parçasında birden
mücadele eden ve bu mücadele ile bütün bölgeyi ve dünyayı etkileyen,
dolayısıyla da en çok tartışılan, konuşulan, en fazla anlaşılmaya çalışılan,
ezilenler tarafından büyük bir dikkatle izlenerek umut bağlanan bir hareket
konumuna geldi. Bu bir doruğa ulaşma durumudur.
Bütün bu gelişmelerin doğru anlaşılması ve derslerinin
çıkarılması gerekiyor. Böyle bir mücadele düzeyine PKK nasıl ulaştı? Bundan tam
yüz yıl önce başlatılan savaş içerisinde Kürt’ün yokluğuna ve yok edilmesine
karar kılınmışken, ferman çıkartılmışken ve bu temelde bütün dünya yaklaşık yüz
yıldır saldırı konumunda bulunmuşken, böyle bir süreci tersine çevirerek o süreci
başlatan savaşın yüzüncü yıldönümünde Kürt halkı bütün insanlığın umudu ve
öncüsü haline nasıl geldi? Bu kimle, nasıl oldu? Doğru anlaşılması gereken
gerçeklik budur. Parti gerçeğimizi doğru özümsemek gerekiyor. Çünkü Önder Apo
"Partisiz Kürdistan'da yaprak bile kıpırdamaz" dedi. Dolayısıyla eğer
40 yıl gibi bir süre içerisinde küresel düzeyde çıkartılmış bir ferman bu
biçimde tersine çevrildiyse bu öyle kolay ve kendiliğinden değil, zorlu bir
mücadele ile oldu. Önder Apo'nun deyimiyle “Nefes nefese yaşanan bir maraton
koşusu” temelinde gerçekleşti.
40 yıl içerisinde Kürdistan'da ne olduysa, ne yaşandıysa, ne
değiştiyse, Kürtlük adına, insanlık adına, demokrasi adına, kimlik ve kültür
adına her şey doğrudan ya da dolaylı etkileşim içerisinde PKK ile oldu. 40 yıl
gibi bir sürede PKK öncülüğünde Kürt toplumu geçmişin bin yılında yaşadığı
değişimden, sağladığı kazanımdan fazlasını sağladı. Gerçekten de bu 40 yıl
Kürtler açısından tarihin en büyük maraton koşusu oldu. Bin yılı 40 yılda
koşmak gibi bir durum bu. Dolayısıyla değişim yoğundur, hızlıdır, baş
döndürücüdür, zorludur; cesaret ve fedakarlık istiyor, kan ter içinde
kazanılıyor. Bazıları PKK için "Niye bu kadar sert?", "niye bu
kadar ilkelere bağlı?" diyor. Böyle olmadan böyle bir yürüyüş gerçekleştirilebilir
mi? Bin yıl 40 yılda koşulabilir mi? Bin yılda ancak kazanılabilecek durumlar
40 yılda gerçekleşebilir mi? Ancak PKK tarzıyla PKK ilke ve ölçüleriyle bu
gerçekleşebilirdi. PKK de kendi gerçekliğini tamamen buradan aldı; yoksa öyle
gökyüzünden düşmedi, rüyalarla ortaya çıkmadı. Tamamen Kürdistan'da ortaya
çıkan gerçekliğin Önder Apo tarafından doğru anlaşılması ve çözümlenmesi
temelinde bu noktaya gelindi.
Şengal ve Kobanê Direnişlerini, bin 500 kilometreye yayılan
direniş hattı içerisinde IŞİD faşizmine karşı PKK gerillasının direnişini
görünce herkes bu gerçekliği kabul ediyor. Daha önce "PKK kendini çok
abartıyor" diyorlardı. Özellikle de Önder Apo için "kendini çok
övüyor, dünyayı kendisiyle başlatıyor, tarihi kendisiyle başlatıyor" gibi
ithamlarda bulunuyorlardı. Derler ya ağzı olan konuşuyor diye. Halbuki Önder
Apo'nun tanımlamaları, partimizin tanımlamaları bir gerçeğin çok mütevazice
ifade edilmesi oluyor. Gerçek, ifade edilenden çok daha ötedir. Kürdistan'da
gerçekleşen bu sonuç şimdi bütün dünyayı değişime zorlamaktadır. Herkes son yüz
yılda yaşadıklarını değiştirecek, değiştiriyor da zaten. Dünyayı yönetenler
kendilerini değiştirmeye başlamadılar mı? İşte ABD'nin, Avrupa'nın tutumu!
Kobanê'de kendilerini değiştirmek zorunda kaldılar. Daha fazla değiştirmek
zorunda kaldılar, daha çok değiştirecekler. Çünkü yanlıştılar, zalimdiler,
suçluydular. Kürtlere dayatılanın kültürel soykırım gibi en ağır insanlık suçu
olduğunu biliyoruz. Herkes bu suça bulaştı. Şimdi suçluluklar tek tek açığa
çıkıyor, maskeler düşüyor, suçlar görülüyor. Dolayısıyla gönülsüz de olsalar,
zorlansalar da bu gelişme, gerçeklik karşısında kendisini değiştirmek zorunda
kalıyor. Kürt’ün hakkını kabul etmek, şimdiye kadar yanlış yaptığını itiraf
etmek durumunda kalıyor. Çünkü güneş balçıkla sıvanmaz. Birilerinin çıkarları
için, istekleri için gerçekler karartılamaz. Gerçek kendisini dayatır ve bir
gün açığa çıktığında şimdi olduğu gibi herkesin maskesi düşürülür.
Bütün bunlar parti öncülüğüyle sağlandı. Parti öncülüğü
nedir? Önderlik ve Şehitler gerçeğidir. Bütün bu gelişmelerin sağlanmasında
Önderlik ve Şehitler gerçeğinin belirleyici rolünü, öncülüğünü doğru kavramamız
lazım. Birçoklarının anlamadığı, Önder Apo'nun da mucize olarak tanımladığı
gerçeklik budur. Gerçekten de bundan 40 yıl öncesine gittiğimizde, 36 yıl
öncesine gittiğimizde bugünün kabul gören, doğru olarak kabul edilen değerleri
aslında alay konusu yapılıyordu, hiç itibarı yoktu. Onunla sorumlu olması
gerekenler bile bundan nasıl kaçacaklarının arayışı içindeydi. Kendilerine
başka kurtuluş yolları bulmaya çalışıyorlardı. Bu doğrultuda yürümek
isteyenlere deli, ipini koparmış diyorlardı. Önder Apo şunu da söyledi:
"Babamın bana en son vasiyeti bu Kürtçülük davasından vazgeçmemizi
öğütlemesidir. Eskiden solculuk yapıyordun, komünistlik yapıyordun, sen yine
ona devam etsen daha hayırlıdır. Bu Kürt işi çok daha tehlikeli, başına belalar
getirir." Babasının kendisine en son öğüdünün bu olduğunu Önder Apo birçok
kez ifade etti. Düzene karşıt düşüncelerde bulunması kabul ediliyor, bir baba
çocuğuna bunu öğütlüyor, vasiyet ediyor, ama neye karşılık? Bu Kürt sorunu ile
uğraşma, Kürt mücadelesine karışmayı çok tehlikeli bir iş olarak görüyor.
Burada ne var? Bu inkâr ve imha sistemi dediğimiz gücün,
kültüler soykırım rejimi dediğimiz gücün Kürt insanında, onun zihninde,
duygusunda, ruhunda yarattığı kırılmayı gösteriyor. Neyle Kürt’e inkâr ve imha
dayatıldı, insanlar bu dayatmadan, baskıdan nasıl etkilendiler? İşte Önder
Apo'nun baba vasiyeti dediği hususlar bunu ortaya koyuyor. Kürdistan'ın her
tarafı öyleydi. Hele hele ağır katliamlar yaşanmış yerler, örneğin Dersim büyük
bir özlemle eskiyi ister, anarken, direnişi ruhlarında taşırken, ama katliamın
yarattığı kırılma ruhlarında o kadar ağırdı ki, başarılacağına dair en küçük bir
umutları, inançları kalmamıştı. Devlete karşı devlet, orduya karşı ordu gerek,
diyorlardı, siz kim oluyorsunuz ki, 3-5 genç, karınlarını bile doyuracak
güçleri yok; bir de kalkmışlar Kürdistan'ı kurtaracaklar, bu devlete, kültürel
soykırım rejimine karşı mücadele edecek, onu yenecekler! Genel kanaat buydu.
Toplum bu duruma getirilmişti, aydınları daha fazla düzene bağlanmıştı. Bütün
dünya bu gerçekliği kabul etmişti.
Böyle bir kabulleniş içerisinde derindeki gerçekliği gören,
ufuktaki ışığı gören, bunu kabul edilemez bulan tek kişi Önder Apo oldu. Bu
görüşü savunmak, geliştirmek, bunun başarılacağına inanarak bu temelde
yürüyerek, bizleri buraya kadar taşıyan büyük cesaret ve fedakârlığı üretti.
Önderlik gerçeği dendi mi, bunun anlaşılması lazım. Herkesin bildiğini bilen,
herkesin söylediğini söyleyen, herkesin yaptığı gibi yapan duruşu tabi ki
Önderlik denmez. Önderlik herkesin göremediğini görmek, yapamadığını yapmak,
gerçekleştiremediğini gerçekleştirmek demektir. Bu bir öngörü, görüş, iddia,
irade olarak ortaya çıkar, ama doğruluğu önemlidir. Birçok kesim böyle olmak
isteyebilir, birçok kişi önder olma sevdasına tutunabilir ve toplumun önüne
çıkabilir de. Durumun doğru tespit edilip edilememesi, düşüncelerinin ve yapmak
istediklerinin doğru olup olmaması da önemlidir. Öyle olmazsa başarı elde
edemezsin. Önder Apo ile birlikte Kürdistan'da da, Türkiye'de de birçok kişi
doğruyu biz biliyoruz diye ortaya çıktılar, önderlik yapmak istediler. Biraz
hayaldi, biraz kendini kandırmaydı, biraz önderlik sevdasıydı, samimiyetten ve
tutarlılıktan uzaktı; dahası çabadan ve emekten uzaktı. Dolayısıyla hiçbiri
başarı kazanamadı. Başarı kazanan dolayısıyla doğruluğu kanıtlanan Önder Apo
gerçekliği oldu. O halde ortada kanıtlanmış bir Önderlik gerçeği var.
O halde Önderlik gerçeğimizi anlama, özümseme temelinde
irdelemeliyiz. Böyle bir Önderliğin zihniyet, ruh ve duygu durumunu, zihniyet
sistemini, diyalektiği düşünce gücünü, yaşam ilke ve ölçülerini, ilkelerini
irdelemeliyiz, anlamaya çalışmalıyız. Bir parti yıldönümü yaşarken en fazla
böyle bir Önderlik gerçeği karşısında kendimizi sorgulamalıyız, eğitmeliyiz,
düzeltmeliyiz, yeniden yaratmalıyız. Eğer gerçekten de Kürdistan'da özgürlük
militanı olmak istiyorsak, halkın varlık ve özgürlük mücadelesinin kahraman bir
savaşçısı haline gelmek istiyorsak bunun bir tek yolu var: Apocu militan haline
gelmek. Başarı ancak böyle bir yolla elde ediliyor.
Önder Apo "Şehitler PKK'li" dedi, PKK'yi bir
şehitler partisi olarak tanımladı. Bugün PKK-PAJK şekillenmesi üçüncü
Önderliksel Doğuş temelinde tamamen şehitler gerçeği olarak gelişti. Neden?
Çünkü bu kadar zorlu bir iş, bu kadar dünyanın, küresel sistemin fermanına
karşı yürütülen mücadele öyle kolay, bedelsiz olmazdı. Şehitler işte bu bedeli,
zorluğu yenmeyi ifade ediyorlar, her adımda ortaya çıkan zorlukları ve
engelleri büyük bir kararlılıkla yenmenin, aşmanın şahitleri oluyorlar. Onun
için Şehit deniliyor. Neyin şahididirler? Doğruluğun şahididirler, özgür
yaşamın yaratılabileceğinin şahidi, bu zulüm düzeninin, kültürel soykırım
düzeninin yenilgiye uğratılabileceğinin şahidi. Bunu yaşamlarını ortaya koyarak
gerçekletirmiş bulunuyorlar. Bunun gerçekleştirilebileceğini kendi
duruşlarında, yaşamlarında kanıtlamış bulunuyorlar. Böylece de parti gerçeği
oluyorlar, Önderlik gerçeği ile birlikte Parti gerçeğini temsil ediyorlar.
Önderlik hep şunu söyledi: "Şehitler Partidir, ben ise sadece onların
sözcülüğünü yapıyorum, onlara doğru bağlılığın saptırılmaması için bir çaba,
duruş içerisindeyim o kadar."
Yaprak bile kıpırdamayan ülkede her şeyi değiştirecek bir
gelişmeyi 40 yılda yaratan parti böyle bir Önderlik ve şahadet gerçeği olarak
ortaya çıktı. Yüce bir sorumluluk duygusu, çok keskin bir zekâ, öngörülülük,
çok tutarlı bir anlayış, düşünce ve yaşam birliği, büyük bir emek, çaba, cesaret,
fedakarlık, her adımında kan dökmek-şehit verme, yaşamını ortaya koyma var. Her
şey bunlarla kazanıldı. PKK'nin bu 36 yılının her yılı diğerinden zorlu
mücadelelerle geçti. Önder Apo hep öyle tanımladı: "Her yıl diğerinden
daha zorlu mücadelelerle geçti, daha büyük görev ve sorumlulukları önümüze
koydu, daha fazla çaba harcamamızı ve mücadele etmemizi gerektirdi ve biz
bunları yaparak bugüne geldik" dedi. Bu tarihsel sürecin de irdelenmesi,
anlaşılması önemlidir. 36 yıllık resmi tarih, dahası ondan önceki 6 yıllık
hazırlık, Önderliksel doğuş süreci ve böylece 42 yıllık tarihi doğru anlamak ve
özümsemek şart. "Kürdistan'da devrimci militan olmak için değil, onurlu
insan olmak için, yurtsever insan olmak için bile bu gereklidir" dedi
Önder Apo. Özellikle de resmi kuruluştan önceki süreci, resmi kuruluşu
hazırlayan, dolayısıyla da PKK'nin ilkelerini, ölçülerini, amaçlarını, kadro
yaşam ölçülerini, tutarlılığını, her şeyini ortaya çıkartan sürecin
özelliklerini daha da önemsedi.
Böyle bir süreçte mücadele nasıl yürütüldü? Sıfırdan
başlanarak hem teori hem pratik, hem örgüt hem giderek eylem nasıl
geliştirildi? Bu kadar katı bir ferman altında hiçbir imkana ve fırsata sahip
olmazken her an katliam Demokles’in kılıcı gibi başın üzerinde sallanırken
doğrular nasıl bulundu? Önderlik gerçeği yapmak gerektiğini, nasıl yapmak
gerektiği nasıl tespit etti? Bu adımları atmaya nasıl cesaret etti? Bu kadar
tehlikeyi nasıl önledi? İmhadan nasıl kurtuldu? Hangi tutum, nasıl bir yaşam,
çalışma, ilişki ve örgüt tarzıyla bunlar gerçekleşti? Resmi kuruluştan önceki
dönem bütün bunların şekillendiği dönem oluyor. Apocu gerçeklik, Önderlik
gerçekliği dediğimiz gerçekliğin teorik ve pratik olarak şekillendiği dönemi
ifade ediyor. PKK'ye ölçü ve özellik veren gelişmeyi temsil ediyor. Dolayısıyla
bütün sırlar orada saklı, bütün şekillenme oradadır. O günleri anlamak çok çok
daha önemlidir.
40 yıl gibi bir süre kesintisiz bir şekilde mücadele edip
buraya kadar gelmek, uluslararası komplo saldırısına rağmen hareketi,
mücadeleyi kesintiye uğratmadan bugüne getirmek çok büyük bir ustalık işi.
Sanatkârane bir mücadele ile oluyor. Önderlik son talimatında yaklaşımlarımızın
sanatkârane olmadığını, oysa Önderlik tarzının sanatkârane bir tarz olduğunu
ifade etti. Bu gelişmelerin hepsi en büyük devrimi, en büyük sanatı ifade
ediyor. Zorluklar böyle yenildi, engeller bu temelde aşıldı. Hiçbir şey
kendiliğinden olmadı, her şey nefes nefese zorlu bir mücadeleyle, her gün kan
dökerek, şehit vererek kazanıldı.
Bu gerçeği Kürt halkı 1990'dan bu yana anlamış durumda. 25
yıldır serhıldana kalktı ve özgürlüğü için yürümeye devam ediyor. Yemiyor,
içmiyor, durmuyor, yorulmuyor, ne bedel verilmesi gerekirse veriyor ve yürüyor.
Durmadan yürüyor. Özgürlüğü elde edene kadar da ne gerekiyorsa o bedeli ödemekte
kararlı olduğunu net ortaya koyuyor. İşte şimdi 36. Yılda bu gerçekliği bütün
ezilenler, insanlık daha iyi görüyor, anlıyor. 36. Yıl mücadelesi bu anlamda
şimdiye kadar Kürdistan çerçevesinde ortaya çıkan gerçeklerin bütün ezilenlere,
insanlığa yayılmasını ifade etti. Özellikle 2013 Paris katliamına karşı
mücadelenin etkisi 2014 IŞİD faşizmine karşı direnişle birleşince, Önder
Apo'nun 2013 Newroz Manifestosu ile birleşince bütün insanlığı, ezilenleri
etkileyen bir gelişmeyi yaşamamızı ortaya çıkardı. Bugün her tarafta gençler,
kadınlar başta olmak üzere bütün insanlar Kürdistan'da olup bitenleri tanımaya,
anlamaya çalışıyorlar. Terör örgütü diyerek yok edilmek istenen bu gücün
insanlık açısından nasıl büyük bir değer taşıdığını daha derinden hissediyorlar.
Bunu yaratan Önderlik gerçeğini daha çok anlamaya çalışıyorlar. Her yerde
Kürdistan özgürlük şarkıları söyleniyor, özgürlük bayrakları taşınıyor. Böyle
bir noktaya geldik.
İnsanlık PKK ile yeniden doğuyor. Kürt özgürlüğü ile kendi
özgürlüğüne yeniden ulaşıyor. Bunu biz bire bir çabayla yapmıyoruz, diplomatik
ilişkilerle sağlamıyoruz, karşılıklı pazarlıklarla gerçekleştirmiyoruz.
Kürdistan'daki mücadelenin etkisini insanlar yüreklerinde ve beyinlerinde
duyuyorlar ve onu kendi gerçekleri gibi alıp sahipleniyorlar. Kürdistan'da olup
bitenleri kendilerine ait sayıyorlar. Bu PKK'nin aslında birçoklarının
anlamaya, ifade etmeye çalıştığı gibi dar bir ulusal hareket olmadığını ortaya
koyuyor. Yürüttüğü mücadelenin sadece Kürtleri özgür kılmakla, Kürtlere bir takım
haklar kazandırmakla sınırlı kalmadığını, tersime bütün halkların, başta
kadınlar olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin özgürlüğünü isteyen bir
toplumsal hareket olduğunu gösteriyor. Bu da PKK'nin çıkışında vardır, şimdi
ortaya çıkan bir durum değil.
Başlangıçta nasıl PKK Önderlik gerçeğimiz tarih boyunca
yaşanan dünya gerçeğinde tüm ezilenlerin, emekçilerin, kadınların, ezilen
halkların kurtuluşu için yürüttükleri mücadeleyi kendi mücadelesi olarak saydı,
sahiplendi, PKK'yi böyle bir duygu ve düşünceyle şekillendirdiyse şimdi bu PKK
gerçeği de kendisini aynı şekilde dünyaya taşırıyor. Bütün insanlık da PKK'nin
başkalarından büyük bir samimiyetle alışı gibi başkaları da şimdi PKK'nin
Kürdistan'da yarattığı mücadele değerlerini kendi değerleriymiş gibi görüyor,
sahipleniyor, kendi alanında uygulamaya çalışıyor, böylece yeni bir dünya, yeni
bir insanlık ortaya çıkıyor. Özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve
demokrasi ilkleri temelinde, kardeşçe birlik içinde yaşamayı öngören yeni bir
dünya şekilleniyor. Bu gerçeği görmek ve heyecanlanmak iyi, fakat çok fazla
biçimsel de olmamak lazım. Bir ad takıp, "biz bir şey yarattık" demek
de çok önemli değildir. Önemli olan, onun içeriğini doldurmak, onu yaşanır
kılmaktır. Hiç adı da olmayabilir, belki biçimde kazanmayabilir, mesele değil,
önemli olan özünün anlaşılması,
sahiplenilmesi ve yaşanmasıdır. 1 Kasım Dünya Kobani Günü'nde bütün
dünyada yaşanan gerçeklik bu oldu. Şimdi bu durumun 36. Yıl mücadelesi ile
sağlanmış olması önemlidir. Demek ki IŞİD faşizmi karşısındaki mücadele zayıf
değilmiş, boşa gitmemiş, anlamsız değilmiş.
Zorlu bir mücadele yılı oldu 36. yıl. Kısa bir süre içinde
ağır bedeller ödedik. Çok şehit verdik, yaralı verdik. Halk olarak gerçekten de
öyle toplumsal kesimler var ki, yemiyorlar, içmiyorlar, yatmıyorlar,
uyumuyorlar, direniş meydanına çıktılar ve 24 saat direniş halindeler. Kobanê
Direnişi dediğimiz, hemen direniyoruz demekle gerçekleşmiyor. İki buçuk aydır
her günün 24 saatinde kan ter içerisinde dünyanın, bölge halklarının başına
bela edilmek istenen bir faşist güruhu durdurmak üzere kahramanca yürütülen bir
mücadele ile bu direniş gerçeği ortaya çıkıyor. Ağır bedelleri var. Kolay
olsaydı herkes yapardı. Bu faşist güruh Şengal'e saldırdığında bu kadar silaha,
imkâna sahip olan, kendilerini ordulaştırdığı iddiasında bulunanların ne duruma
düştüklerini gördük. O kadar güçle, silahla değil, biraz mevzi tutmak, direniş
yürütmek, mücadele bile edemediler. Ellerindeki silahı bile bu faşist güruha
teslim edip canlarını kurtarmak için sığınacak yer aradılar. Kim durdurdu böyle
bir saldırganlığı: bir avuç gerilla. Neyle? Silahıyla mı, hayır; sayısıyla mı,
hayır; peki neyle durdurdu? Bilinciyle, iradesiyle, yüreğiyle, cesaret ve
fedakârlığıyla durdurdu. Önder Apo'nun zihniyetiyle, felsefesiyle donanmışlıkla
durdurdu. Demek ki hala mücadelede belirleyici olan çok para, imkân, teknik,
güç değil. Mücadele etmek isteyen insanların inanç, irade, bilinç, örgütlülük,
mücadeleye kendilerini katma durumudur.
Önder Apo 15 Ağustos atılımından sonra gerilla zorlandığında
onu aşmak için, gerillayı geliştirmek için temel iki ilkeden söz etti; bir, en
büyük teknik insandır, dedi. Biz zaferi insanın yaratıcı gücüyle kazanacağız.
Başka hiçbir güç bu mücadeleyi yürütmemizi sağlatmaz, bize kazandırtmaz. O gün
bugündür kendisini de bu temelde pratikleştiriyor, bütün partiyi, toplumu,
demokratik güçleri bu temelde seferber etmeye çalışıyor. Mücadeleye bu esas
üzerinden hizmet eder duruma getirmeye çalışıyor. Doğru olanın bu Önderlik
yaklaşımı olduğu açık. İçimizde birer sapma olarak da ifade edebileceğimiz
sayıya önem veren, tekniğe önem veren, paraya önem veren, maddiyata önem veren
anlayışlar, eğilimler çıksa bile bunların hiçbir şey kazandırmadığını, tersine
başarının, Önder Apo'nun ifade ettiği gibi insanın yaratıcı gücü ile
kazanıldığını net görüyoruz. Bu ilke 30 yıllık gerilla savaşını ortaya çıkardı.
Bu kadar uzun süreli bir direnişin sürdürülmesinin sırrı insanın yaratıcı
gücüne dayanmasıdır.
İkinci iddiası da Önder Apo'nun şuydu: "Biz bu temelde
bu tarihi, bu dünyayı yargılayacağız. PKK tarihi yargılama hakkını kullanacak.
İnsanlığa dayatılanın, Kürt’e dayatılanın nasıl bir zulüm olduğunu, vahşet
olduğunu, suç durumu olduğunu açığa çıkartacağız ve hesap soracağız." 30
yıldır gerilla direnişi içerisinde bu hesap soruldu, bu hesap sorularak bugüne
gelindi. En son Kobanê ve Şengal Direnişleriyle küresel gericiliğin besleyip
ortaya çıkartarak Ortadoğu halklarının, özellikle de Kürdistan Özgürlük
Devriminin başına bela etmek istediği bu IŞİD faşizmine karşı büyük hesap sorma
yaşandı, yaşanıyor. Böyle bir hesap sormada etkili olduğu içindir ki, PKK'nin
yürüttüğü mücadele bütün dünyaya yayıldı, bütün insanlığı içine aldı. Böyle bir
soykırım saldırısından, faşist saldırıdan kurtuluşu temsil ettiği içindir ki,
herkes bu mücadeleyi kendi mücadelesi olarak görüyor. IŞİD'i kendisi için
tehlike görüyor ve bu tehlikeyi durduran, engelleyen güç olduğu için PKK
mücadelesini, Kürt halkını ve mücadelesini önemsiyor. O mücadelede kendi
geleceğini, özgürlüğünü, çıkarlarını görüyor. Onun için daha fazla anlamaya,
daha çok bu mücadeleye destek vermeye çalışıyor.
36. yılda büyük kazanımlar elde ettik, büyük bir direniş ve
savaş yaşandı. Bakur ve Rojhılat'ta kendine göre bir ateşkes konumunda olduk.
Fakat özellikle Rojava devrimini savunmak üzere yürütülen direniş, yine
Şengal'de Êzıdi Kürt halkımıza dayatılan soykırım karşısındaki direniş, bu
temelde Maxmur'a, Kerkük'e kadar uzanan hatta yürütülen direniş IŞİD faşizmine
karşı gerillanın direnişi çok etkili oldu. Önder Apo buna dikkat çektiğinde ne
demek istiyor, anlamakta zorlandık. Daha çok Kuzey'de odaklanan bir durum vardı
ve biz de kendimizi kuzeyde devrimci mücadeleyi geliştirmek üzere planladık,
düzenledik, mevzilendirmeye çalıştık. Önderlik "PKK dört cephede savaşır
hale gelmeli. Bu dönemin devrim öncüsü olması ancak bununla mümkündür"
dedi. Ama biz yönümüzü fazlasıyla Bakur'a döndük. Küresel ve bölgesel
gericiliğin çıkarlarını temsilcisi olan IŞİD faşizminin saldırısı başladı.
"Birçok güç kaçıyor, silah ve imkan yok, hazırlığımız yok, nasıl bu işe
müdahale ederiz" demedik. Bu müdahale tarihi bir müdahale oldu. Büyük bir
cephede direniş açtı ve IŞİD faşizmini durdurdu ve bugün gerileme düzeyine
soktu. Bugün dünya genelinde yeni bir bloklaşma ortaya çıkarttı. Bir tarafta
IŞİD, Türkiye ve bölgedeki bazı statükocu güçlerden oluşan blok, diğer tarafta
ise antifaşist bloğu var. Kobanê, Şengal Direnişleri etrafında Kürdistan
özgürlük devrimi etrafında bütün ezilenleri, demokratik güçleri içine alıyor.
Başta toplumsal kesimler olmak üzere devlet sistemlerini kendi yedeğine takmayı
başarmış durumda. Böyle bir tarihi gelişme ortaya çıktı.
Artık küresel düzeyde Kürt inkâr ve imhasını öngören siyaset
kırılıyor. Şimdiye kadar sadece Başur'u dikkate alıyorlardı, şimdi birçok güç
Kobanê Direnişine katılıyor. Kobanê'de Kürtlerin yürüttüğü direnişin, en
azından bir yere kadar, başarılı olmasını istiyorlar. Bu ne anlama geliyor?
Buradaki Kürt iradesini önemli görüyorlar, kabul ediyorlar. Yani şimdiye kadar
sadece Başur'da Kürt statüsü kabul eden küresel sistem şimdi Rojava'daki Kürt
statüsünü kabul etmeye açık hale geliyor. Böylece Kürt’e, Kürt toplumuna
dayatılan inkâr ve imha sisteminin küresel boyutu kırılma, aşılma noktasına
gelmiş bulunuyor. Başur'da, Rojava'da Kürt varlığını kabul edenler Bakur'da, Rojhılat'ta
hayli hayli ederler. Büyük parçalar buralar ve büyük toplumsal kesimler de
buralarda.
36. Yılda küresel düzeyde inkâr ve imha sistemi kırıldı. Ama
her şey tam olmuş değil, hayalci olmamalıyız, inkârcı da olmamalıyız. Geriye
Türkiye ve İran'ın bölgesel gericilik, ulus-devlet statükoculuğu ve inkâr ve
imhadaki ısrarı kalıyor. Onları da sıkıştırmış durumdayız. Dikkat edilirse
Türkiye yönetimi, AKP hükümeti neredeyse çıldırma noktasında. Bütün bu
gelişmeleri ters yüz etmek için büyük bir çaba harcıyor. Kürt iradesini,
Kürdistan Özgürlük Hareketini dünya güçlerinin tanıması, onlarla
ilişkilenmesini önlemek için Türkiye'nin bütün değerlerini peşkeş çekiyor.
Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu'nun bütün çabaları buna dönüktür. Ahmet
Davutoğlu'nun Irak-Bağdat ziyaretinde "PKK terör örgütüne karşı her şeyi
vermeye hazırız" diyerek pazarlık yapmaya çalıştı. 30 yıldır gerillaya
karşı bu kirli savaşı NATO yürüttü. ABD, Avrupa destek vermeseydi Türk ordusu
85'te yeniliyordu. Nerede 30 yıl savaşma gücü, 30 ay bile savaşacak gücü yoktu.
Şimdi o destek kesiliyor. Birbirleriyle çelişir, çatışır hale geldiler. İnkâr
ve imha sistemi bu kadar daraltıldı. Diğer yandan ise bu gelişmeleri ortaya
çıkartan mücadele kolay yürümedi. Bu mücadelenin durumunun da ciddi biçimde değerlendirilmesi,
derslerinin çıkartılması gerekiyor. Şimdilik mücadele içindeyiz, önemli siyasi
gelişmeler var. Bir taraftan mücadele yürütmek, ortaya çıkan gelişmeleri kalıcı
siyasi yapıya dönüştürmek için çabamızı arttırmamız gerekiyor. Yaratılan gelişmelerin
büyüklüğü kadar, onu yaratan mücadelenin de derinliği, tarz-taktik bakımından
zenginliği vardı. Dolayısıyla o bakımdan da değerlendirilerek doğru-yanlış
irdelenmesi, derslerinin yeterince çıkartılarak Parti öncülüğüne, gerilla
gücüne, halk direnişine özümsetilmesi gerekiyor.
37. PKK yılına IŞİD ve AKP'yle kapsamlı bir mücadele, savaş
içerisinde giriliyor. 37. yılda da bu temelde savaşın süreceği daha fazla
yaygınlık ve derinlik kazanabileceği ihtimali gözüküyor. Yanlış hesaplar
yapmamalıyız. Savaş sadece Başur ve Rojava ile de sınırlı kalmayabilir,
Bakur'da da, Rojhılat’ta da şiddetlenebilir. Önder Apo uyardı, bizim gücümüz
yetmiyor, demekle olmaz. Kendimizi iyi örgütlemeliyiz, iyi eğitmeliyiz,
gücümüzü büyütmeliyiz ve dört parçada saldırı olursa hepsinde direnecek,
savaşacak halk ve gerilla gerçeğine ulaşmalıyız. Özgürlük devriminin
geliştirmenin ve başarıya götürmenin yegâne yolu, tek yolu budur. O bakımdan
içinde bulunduğumuz ayları iyi değerlendirmeliyiz. Her şeyden önce de
anlayışımızı düzeltmeliyiz. Başarı kazanacaksak bu işleri yapabilmemiz lazım.
Yapamazsak kaybederiz; kazanma şansımızı yok ederiz. Öyle olamayacağına göre,
nasıl başarı kazanılacaksa, onun için ne gerekiyorsa onları kesinlikle
yapmalıyız. Bu da gerilla ordulaşmasını büyütmeyi, katılımları arttırmayı,
ideolojik-askeri eğitimi güçlendirmeyi, savunma güçlerini dar gerilla grupları
olmaktan çıkararak sayıları on binleri, yüz binleri bulan gerilla ordusu haline
getirmeyi gerçekleştirmek oluyor.
Onunla birlikte halkı eğitmek, demokratik toplum, demokratik
ulus örgütlülüğünü imkânlar elverdiği yerde, elverdiği kadar geliştirmek, Önder
Apo'nun ifade ettiği savaşan halk gerçekliği konumuna ulaşabilmek için her
alanda örgütsel çalışma geliştirebilmek lazım. Özellikle Rojava'da, Bakur'da bunları
rahatlıkla yapabiliriz. 36. yıl bir direnişi devrediyor. O halde 37. yıl
mücadelesi savaşı daha büyük olacaktır. Eğer onun gereklerini başarıyla yerine
getirirsek, o zaman 37. Mücadele yılının kazanımları da büyük olacak. 36. yılda
yaşanmış gelişmeler 37. yıl mücadelesi ile hem büyütülüp hem de kalıcı hale
getirilebilir. Bunun koşulları vardır ve bunu başarıyla değerlendirmenin tek
ölçütü Partileşmektir. Apocu çizgide, Önderlik ve Şehitler çizgisinde doğru
partileşmek, doğru militanlaşmak, doğru gerillalaşmak, yani halkın özgürlük
mücadelesine her yerde doğru ve başarılı temelde öncülük edecek bir militan
düzeye, örgütlülük düzeyine ulaşmak gerekiyor. Bunun için de iki yol var: 1-
kendimizi eğitmeliyiz, 2 - kendimizi düzeltmeliyiz. Genç yoldaşların ciddi
eğitim sorunları var. Sadece heyecanla, coşkuyla katılmak, cesaret ve
fedakârlık yaratmak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'ni yürütmek, bu mücadeleye
öncülük edip zafer kazanmak için yetmiyor. Bu özellikler iyidir, gereklidir,
değerlidir, ama kesinlikle yeterli değildir. Cesaret ve fedakârlık olmadan
hiçbir şey yapılamıyor, ama zafer kazanmak için de bu unsurlar yeterli
değiller. Zafer kazanabilmek için bunun yanında doğru bilinç, yaratıcı tarz, disiplinli çalışma, örgütlülük
gerekiyor. Bu da kendini eğitmeyi, Önderlik tarzıyla donanmayı, Önderlik
gerçeğini iyi bilen, anlayan, mücadele tarihimizin derslerini özümseyen, bu
temelde son derece yaratıcı, disiplinli, örgütlü çalışır bir konuma gelmeyi
başarmak gerekiyor. Bu sağlanmadan hiçbir yerde başarılı olunamaz. Eğitim için
var olan imkânları iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Büyük bir mücadele ve birikimle girdiğimiz 37. Parti yılında
imkânlar ve fırsatlar kadar görevler de çok fazla ve ağırdır. Başarı için dönem
bizden çok daha fazla bilinçli ve örgütlü olmamızı istiyor. Bunları sağlamak
için de Önderlik ve Şehitler gerçeğinde daha çok yoğunlaşmalı, kendimizi daha
çok eğitip düzelmeliyiz, daha fazla partileştirmeliyiz. 36. Yıldönümü
vesilesiyle de böyle bir yoğunlaşmayı her birimiz, her düzeyde yaşamalıyız. Bu
yıldönümleri bu tür değerlendirmeler yaparak kendimizi düzeltmeye imkân
veriyor. Bunu gerçekleştirecek bir konumda olmalı, bir yandan parti yıldönümünü
kutlamanın coşkusunu, heyecanını yaşarken, diğer yandan derin bir sorgulama ile
kendimizi yeniden partileştirme yönünde gelişme sağlatmalıyız, ilerletmeliyiz.
Bu yıldönümünde başarmamız, gerçekleştirmemiz gereken görevler, yıldönümünü
doğru karşılamak, yeni parti yılına doğru girmek bu temelde olur.
Duran Kalkan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info